Ekim 17, 2008

vat e vandırfıl layf

İlk defa bugün, kalbimi gördüm. Ultrason ve diğer şeylerden çektirmiştim vakti zamanında ama, böyle bir his değildi. Mitral kapak hede hödösü nedeni ile hoşa gitmeyen bir takım sesler duymaları üzerine, tıbbi camia, ekokardiografi çetirmem gerektiğine karar verdi. Ben de kalktım gittim. Biz psikolocikler herkese şöyle hissedebilirsiniz, böyle hissedebiliriz aman panik olmayın, aman farkındalık zart zurt ederken, kendimizle ilgili bir şey olduğunda, bu işlerde biraz karışırız. Ve evet sevgili okuyucular (- yani aslında orada biri varsa:)); demem o ki, terzi kendi söküğünü dikemiyor. Biz de bişey çıkacak diye korktuk, heyecanlandık. Bir uzman doktor ve bir asistan ile, küçük kalbimi izledik, gözledik, dinledik. İnsanın içini görebilmesi kadar beni heyecanlandıran bir şey daha yok. Gözlem için katıldığım bazı ameliyatlarda da, yarebbim keşke toktor olsaymışım diye de söylendim durdum. Ama yoktu bizde o bilek diyelim. Kazanamazdık tıbbı. İçimizde yaradır. Biz de psikolocik bir kişilik olup vatana millete faideli işler yapma gayreti içinde olduk. Neyse, hastane işlerinde sonuçları aldık almasına ama, yapılacak bir yığın tahlil daha var. Onlar kaldı.

Hayatın içinde, insanın duracağı yere karar verme arayışı bitmiyor. Çırpınma debelenme bitmiyor. Hah tam yoluna girdi derken, insanın kalbi rahat vermiyor. Neyse öğrendik, dikkat etmek lazım, takip etmek lazım...

Hafta içinde filmekimi aktüvüteleri kapsamındaki "körlük" filmini izledik. filmin adı gibi, gecenin kör karanlık saatlerindeki bir ek seansa anca yer bulduk. Şimdi sevgili okuyucular kalbimle ilgili havadislerden sonra size bu filmle ilgili hissiyatımı aktarmak istiyorum. Filmi iki gözle izledim. Birincisi senaryonun kitaba bağlılığı, ikincisi de mekan yaratma ile ilgili. Yönetmen Fernando Meirelles bu iki konuyu başarılı bir şekilde kaynaştırdığı için film zihnimde önemli izler bıraktı. Özellikle ilk sahne, koğuşlar arası yiyecek takası, hastanenin tam da kitaptaki gibi düzenlenişi, kaos ve sesler çok iyiydi. Eminim çoğu okuyucu kitabı okurken benzer sesleri duymuştur. Kitaptan gelen bu seslerin filme de aynı şekilde yansımış olması da bence önemli. İzledik, beğendik; ancak filmin sona yaklaşan bir sahnesinde beliren, "herşey berbat giderken, birden herkesin içinde bir umut belirir, sonra yağmur yağar ve bir köpek gelip bizi koklar, ve hayat ne güzeldir aslında, trallal la" tipi amerikanvari sonlandırmalar yönetmenimizin güney amerika ruhuna uymasa da, film bizden hallice bir not aldı. Julianne Moore yine çok başarılydı. Favorimiz olan Gael Garcia ise ikinci kez "kral" oldu ve kalbimizi fethetti. Danny Glover, bilge karakter rolü ile, kitapta verilmeye çalışılan -"körlük" neye ve kime karşı- konusuna girmeye çalışmış ancak o da biraz hameeeerika haameeriika kokmakla kalmıştır. Sanırım bu metaforu işlemek konusu her yiğidin harcı değil. Neyse hem sevdik hem dövdük. Öyle oldu di mi. Bir de hafızamızda kalması için resim koyalım. Julianne Moore ve "güya" kör olan doktor rolündeki Mark Ruffalo görüntüde. Tüm filmdeki oyuncular içinde bir onun körü oynayamaması ve her sahnede karşısındakinin gözüne gözüne bakma konusundaki başarısına oskar verdim ben..Bitti.