Haziran 06, 2009

Sıkıntıda...

Bir taksim-kadıköy yolculuğu daha. Trafik korkunç. Gün ortası işkencesi. Şoför, sosyalleşmek ihtiyacını, trafiğin berbatlığından konu açarak gidermeye çalışıyor... Kulaklığımı takıp, dışarılara çeviriyorum gözlerimi. Şoförün, söylediklerine onay bekleyen, sosyalleşmek isteyen bakışları, dikiz aynasında asılı kalıyor öylece. Sıkılıyorum. Öndeki kadının durmayan öksürüğü, arkadaki yolcuların iç kıyıcı muhabbeti ve güneşten kaçarken yanımdaki adama sarkıyormuş gibi olan ben. Gözüm kayıyor taze simitlere. Satan adam da simitler gibi gevrekleşmiş güneşin altında. Kardeş gibiler.Kafamda bir resmini çekiyorum. Sonra sıkılmaya devam. Bir off..Köprüye bi girsek, ver elini Khalkedon...

Haziran 04, 2009

Hayatta...

Hiç tahmin etmediğiniz insanlar sizi sevebilir, bazı tahmin etmediklerinizle de; kanlı bıçaklı olabilir, sevişebilir, dost olabilir, evlenebilir, eğlenebilir, birlikte bir soyguna karışabilirsiniz. Bazen aynı aracın içindeyken, o ölüp siz kurtulabilir, ya da sizin ölümünüze o şahit olabilir. İlişki denen şey tesadüflerle kurulur. Pamuk ipliği, "o an" oldu mu olan, olmayacağı varsa sittin sene olmayan. "Kendine iyi bak" ayrılışlarının iç burkan geri dönüşleri ( her zaman sağsalim dönmeyenlere her neredelerse selam ederek) hayatı öğretiyor. Şimdi boşlukları dolduralım. Acı, hayatı öğretiyor...

Haziran 01, 2009

Yolda..

Zaman içinde sıkışıp kalan sessiz gemi, İzmir’de demir attı mayıslardan birinde, günlerin en temizinde. Bir laz kızı oluğunu, 1940’lardan kalma tuhaf otel odasının üst katında horon eden Lazların topuklarını dinlerken bir kez daha hatırladı. Yorgun olmasaydı gidip oynardı da. Bundan 10 yıl önce mihmandarın amcaoğlunun düğününde 3 saat hiç oturmadan horon etmişti. Hafızasını çok sevdi. Unutmamak ne güzel şey!

İzmir hep, korunduğu kollandığı, yolunu izini bilmediği, ona öğretilen, “bak burası da güzel bir yer, çok meşhur” yerlerin gezdirildiği, eski izlerin onu takip ettiği bir şehirken, şimdi onun koluna girmiş bir kız arkadaşı gibiydi. Olması gerektiği gibi.. “Smyrna”… Güzel bir kadındı yine onun için… Kordonda yürüdü, rüzgarı içine çekti. “İzmirin rüzgarı” na aşık olan aşkını düşündü. Bir gün önce iki yabancıymışdayenitanışmışgibi el sıkıştığı aşkını eski bir mazi gibi hatırlamak güçlü yaptı onu. Hatıralarını sevdi.

Ne mutlu ona ki, aklında artık sadece yürüdüğü en güzel 2 sabah ve acıktığı en güzel iki gece kalacaktı. “Topçu” adı artık onun için Alsancak’ta gidilecek tek adres olacaktı. Karşılıklı bir barış imzalandı ikisi arasında bu seferki gelişinde. Önceden bildiği ama hiç yalnız yürümediği sokaklar ve şehir onun yüzüne aşinaydı, ama onu bağrına bastığı hiç olmamıştı. Bu sefer, şehir onu, o şehri bağrına bastı.

Öğrendi gemi, insanlardan öğrendi. Bir gemi olmayı seçmişti. Limanlarda durup düşünmek onu canlı tutuyordu. Otogara gitmek için otel görevlisine “Esenler’e nasıl gidebilirim” dediğinde; çok feci bir İstanbullu olduğunu hatırladı. Ankara’da okuduğu yıllarda, 06 plakaların yanında özlemle 34’leri aradığını da; otogara giden taksideyken 35 plakalı izmir araçlarını gördüğünde hatırladı. Gördüğü için de şükretti.


25 Mayıs 2009
11:23 Otogar- İzmir.